17 Ekim 2008 Cuma

Çocukluk

Peter Pan’ı okumuştum.Yaş 16-17…
Peter Pan’ı okuyup ağlayan var mı bilmiyorum.
Ben çok ağladım bitirince kitabı.
Yeni yeni büyüyordum o zamanlar.
Büyümenin getirdiği acıları çekiyordum kendimce.
Ağladım durdum..
Büyümeyi istemeyen çocuk; Peter.
Bir yanda büyümeyi seçmiş Wendy.
Ya da büyümek zorunda kalmış Wendy.
Peter çocukluğu temsil eder benim için.
Çocuk büyür, çocukluk büyümez.
Wendy Peter’ı(çocukluğu) terk etti.
Wendy Peter’ı unuttu.
Ağladım ben de…
Büyümesem dedim.Sonsuza kadar çocuk kalsam dedim.
Ama tabi artık çok geçti. Yaş 16-17 idi…
Kazık atmışım kazık yemişim…
Kazık atan çocuk mu olur?
Ben büyümeye başlamıştım…
Peter ı geride bırakmıştım.
Bu kabullenmişliğe ağladım.
Hala da ağlarım…

Babam beni görmüş rüyasında.
Küçükmüşüm…
Oynamış benle, kucağına almış, koynunda yatırmış.
Demek çocukluğumu özleyen tek ben değilmişim.
Yine ağladım.
Siz bilmezsiniz ben ne kadar kıskancımdır!
Bilir misiniz ben bugün çocukluğumu kıskandım…

Ah küçük kız, neşeli, meraklı, geveze kız!
Ne çok kıskandım seni…
Meğer ne çok özlemişiz seni.
Sen var mısın yok musun ki kız?
Ağladım senin için, seni terk ettiğim için…
Beni affeder misin acaba?
Neredesin şimdi?
Nerede yitirdim, bıraktım seni?
Hangi aşkta, hangi ölümde, hangi ayrılıkta, hangi kavgada, hangi savaşta…
Söylesen keşke nerede terk ettim seni…
Yoksa her birinde senden bir parçayı mı kaybettim?
Ah şeker yiyen küçük kız,
Bulsam seni…
Ben küçükken daha az ağlardım.
Ama sana seni anlatmak ne kadar aptalca.
Sana beni anlatsam…
Bana yetişkin diyorlar, büyüdün diyorlar.
Hani annemiz babamız var ya, hani her gün birlikte olduğumuz.
Ben onlardan uzaktayım artık.
Dur dur hemen üzülme…
Böyle olması gerekiyor.
Ama görüyorum tatillerde, hafta sonları sen üzülme.
Evet arkadaşlarımız vardı..
Onlar da büyüdü, koşturuyorlar işte.
Pek göremiyorum.
Yok artık oyun oynamıyoruz.
Dertleşiyoruz, dedikodu yapıyoruz.
Büyüklerin oyunlarını oynuyoruz biz de.
Merak etme hala paylaşıyoruz…
Evet bir çocuk vardı aşık olduğun…
Bilmem ki nerede.
O da büyümüştür büyük ihtimalle.
Aşık olmuştur belki de.
Üzülme ben de sevdim tekrar.
Ama ben ne senin kadar sevebilirim,
Ne de senin kadar sevilebilirim…
Neden mi?
Hala çok soru soruyorsun…
Sana bir haberim var,
Hani hasta olunca zorla ıhlamur içirirlerdi ya sana,
Şimdi bana kimse içirmiyor hasta olunca.
Ama ben içmeyi o kadar özlüyorum ki…
Ihlamur kokusu duyuyorum seni hatırladıkça biliyor musun?
Çocukluğum diyince aklıma ıhlamur geliyor…

25 Eylül 2008 Perşembe

Kendimi Test Ettim :P



http://www.personaldna.com/report.php?k=hkwvgvEmxwVGmQi-HO-CDDDE-aabf&u=44e111dca67e

Günhan'ın verdiği sitede test varmış, yaptım.

29 Temmuz 2008 Salı

Hareket Vakti

Umay Umay'ın bir şarkısıydı bu. Hareket vakti..
Biraz hüzünlüdür ama.
Ben hüzünlü değilim pek.Heycanlıyım!
Yarın (ya da işte bu akşam) saat 20.30 da yunanistana doğru yola çıkıyorum.
Selanik-Atina-Patras yolunu izleyip oradan da 10 günlük italya gezimize başlayacağız arkadaşım Ezgi ve ben. (ya da can yoldaşım ezgi diyeyim. 12 senelik arkadaşımdır kendisi. candır ciğerdir.)
Tabi interrail dan kanlı bıçaklı gelmeyelim de :P
Hüzünlüyüm ama biraz...
Sevdiklerimle çok sık uzun uzun konuşamayacağım.
Ama sayılı gün çabuk geçer.
Özlem içimde büyüse de günden güne, italya nın büyüsü bir nebze azaltacaktır bu özlemi. (umarım yahu..ühü)
Çok şeker bir not defteri aldım kendime.
Günlük tutacağım.
Üşenmezsem de silva gibi blog a yazıp sizlerle paylaşırım deneyimlerimi.
İlerde bu deneyimler size de yardımcı olabilir.
Aynı silva nın bana fark etmeden yardımcı olduğu gibi.(Genova diye yanlışlıkla cenevre ye gitmem mesela asla. :P)
Umarım oralarda ölmem kalmam yahu.
Şşt siz de rahat durun!
Birinizin bile başına bir iş gelmesin valla gebertirim!
Gittiğimde nasılsanız geldiğimde de öyle olun...
Kendinize dikkat edin ben yokken, valla aklım siz de kalır.
Ben zaten...Battı balık yan gider hesabı.
Beni düşünüp hiç merak etmeyin,ben muhtemelen Roma'da antik kalıntılar arasında foto foto dolaşıyor olacağım.Ya da venedikte bir kanalda kayıkla geziyorumdur...
Ha tabi trenlerde sürünüyor da olabilirim, hatta sıcaktan kokuyor, uykusuzluktan ölüyor, açlıktan tükenmiş de olabilirim...
Bakalım neler olacak...:)


Hadi kalın sağlıcakla...

21 Nisan 2008 Pazartesi

Ropörtaj ziniciri

- Kardeşim yapsana şu ropörtajı!Kaç gündür bekliyoruz yapacaksın diye!Aa deli mi ne!Cevap ver sorulara!

-Vizelerim vardı.Bir de okulda festival vardı, eğlence falan...Öhöm ne diyorduk?

-Off off!Meyve diyorduk?Bir meyve ve çiçek cinsi olsaydınız hangisi olurdunuz?

-Böğürtlen! Köylerde yol kenarlarının neşesi; dikenli,ekşi meyve!
Çiçek olarak da kesinlikle papatya.Azıcık güneş görsün hemen şımarır, oradan buradan merhaba der güneşe.Başka nedeni de var ama sonra anlatırım...

-Yedi ölümcül günahtan biri olsaydınız hangisi olurdunuz?

-Şahsen yedisini de bilmiyorum.Arattırmayın şimdi google dan.

-Hmm peki o zaman yedi cücelerden hangisi olurdunuz?

-Neşeli olurdum, her ne kadar bilge olmak istesem de.Gerçi biraz huysuzluk da var.

-Bir karar verseniz?

-Kararsız cüce ?

-Peki bir çizgi filmden, bir kitaptan , bir filmden karakter ve bir şarkı olsaydınız hangisi olurdunuz?

-Ya Candy olmak isterdim de, şimdi fark ettim çok kızsal cevaplar vermişim papatya mapatya.Ama Candy benim favorim.Yalnızım diye sızlanmadan, her şeyin üstesinden tek başına gelir maşallah.Onun gibi olmak isterdim.Kitaplardan da Ce'Nedra tabi ki ve filmden de Narnia Günlüklerin deki küçük kız, dolaba girip başka bir dünyaya geçmek hep hayalimdi.Ah ah! Bir de şarkı olsam Pink Floyd dan "Julia dream" olurdum sanırım....evet.

-İyi ki ve keşkeyle başlayan birer cümle alsak?

-İyi ki doğmuşuz, keşke ölmesek!

-Kendinizde en beğenmediğiniz ve beğendiğiniz özellikler nelerdir?

-Çok kararsızım, dikkatsiz, sakar, dağınık, kimi zaman kıskanç ve fesat, çoğu zaman bencil ve düşüncesiz oluyorum...Çok var yahu.Ne kadar kötü bir insanım!
Beğendiğim de sanırım rahat olmam başka insanların yanında kasılmamam, böyle olduğum gibi olmam,atılgan olmam, babamın sayesinde az biraz pratik, annemin sayesinde kendi ayakları üstünde duran,kendine güvenen bir kişilik olduğumu düşünüyorum.
Bir de şizofren olduğumu düşünüyorum , kendi kendime ropörtaj yaparak...

-Pardon?

-Bak kanıtlayayım...Siz cevaplayın şimdi;
Hmm peki o zaman yedi cücelerden hangisi olurdunuz?

-Neşeli olurdum, her ne kadar bilge olmak istesem de.Gerçi biraz huysuzluk da var.

- Yaa gördün mü?Hihihi

-Aa valla doğruymuş!Aynı zamanda dürüstsünüz...

-Siz de öylesiniz.

-Bitirelim madem artık...

-Evet foyamız meydana çıktı...Kaçalım...Giderken bir Erengy e uğrayalım...

31 Mart 2008 Pazartesi

Yavru

Öğlene doğru dersten çıktım, yurda doğru yürüyorum.Uykum var, kahvaltı etmemişim,üşümüşüm...
Hafiften somurtuyorum, mutsuz hissediyorum kendimi...Bizim yurdun kapısına yaklaşıyorum...
Ve karşıma aniden o çıktı!
Uzaklardan onu gördüm...
Minicik bir yavru köpek!
Çocuk gibi yanına koşturdum.
Zor yürüyor daha, o kadar küçük...Ama birazcık tombul, bir o kadar da pis...Üstüne toz toprak yapışmış.
Nemli nemli bakıyor, ıslak burnunu elime sürtüyor yaramaz!
Lanet hava da o kadar soğuk ki titriyor biçare...
Annemin yumurtalıklarını üşütürsün tembihlerini bir kenara bırakıp yere oturdum, ve annemin mikrop kaparsın tembihlerini de bir kenara atıp sevmeye başladım yavruyu...
Yazık o kadar çok üşüyor ki, ben kafasını okşadıkça titrek titrek sokuluyor bana...En sonun da yüzsüzlüğü diz boyuna çıkarıp kucağıma paytak paytak zıplayıp, içimdeki yün kazağın katlarının arasına kafasını sokup yattı...
Ne mutluluk!
Hem o hem ben o kadar mutluyduk ki!
Bir süre mutlu mutlu orada oturduk...
Her ne kadar çok istesem de sonsuza kadar orada öyle oturamazdım.Aklıma bir fikir gelmişti.Onu yurdun kapısının önüne bırakıp, bir hızla yukarı çıktım, orta boy bir kolinin içine, bir gün lazım olur diye sakladığım buzdolabımın kolisin içinden çıkan yalıtım malzemeleri ve elyaf bezlerini küçük kolinin içine koydum, kavonoz kapağına da biraz süt döküp ekmek doğradım, aynı hızla aşağı indim.
Orada titreyerek duruyor bizimki...Hemen kolinin içine koydum
İstediği zaman dışarı çıksın diye koliyi yan yatırdım, sütünü de verdim.
Pembecik diliyle yalayıp içti sütünü, sonra elyafların arasında bir güzel uykuya daldı yavru köpekçik...
Ama güvenlik dedi ki köpeği kim getirdi belli değilmiş,annesi de yokmuş, müdüriyet de istemiyormuş burada beslenmesini...
Oysa tam yavru köpeğe uygun, yemyeşil,ormanlık bir yer bizim yurdun orası!
Zaten iki mutlu varlığın arasına giren kötüler vardır illa ki...
Akşama kadar kalsın, bir çaresine bakarız artık dedim.
Barınak araştıracağım şimdi.
O kadar mutluyum ki yine de!Minicik bir yavrunun kollarınızda uyuması o kadar mutluluk verici ki...
Çok üzülüyorum ben böyle kimsesiz yavru köpeklere...
Sonuçta o da bebek.
İnsan yavrusu olan bebeği sokakta tek başına düşünün, emekliyor, üşüyor, ağlıyor...O da yardıma muhtaç, yavru köpek de.
Belki hayvan olduğu için çok da ciddiye almayanlar olabilir.
Ama o da can,o da bebek, ne derdini anlatabilir ne de tek başına ölümü terk edebilir. Çünkü tek kalırsa o da bu dünya da , tek sonu malesef ölüm...


Ah ne yakıştırmalar yaptım ben böyle küçüğüme!Ölmeyecek tabi ki...
Bir çaresine bakacağım...

22 Mart 2008 Cumartesi

Geçmiş Gelecektir...

Hatırla Sevgili'yi izledim dün.Hep büyüklerimden duyduğum, kitaplarda okuduğum gerçeği,canlandırma da olsa izledim. Tabi ki bir dizi gerçeğin tıpa tıp aynısı olamaz.
Mesela;
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın son sözleri sansürlenmiş.Rtük e uygun bir hale gelmiş.
Deniz Gezmiş'in 50 dakika ipte kaldığı, ölmediği, can çekiştiği tabi ki gösterilmemiş.
(Bundan sonraki genellemeleri üstünüze alınıp alınmamak size kalmış)
Ama olsun darbelerle işkencelerle susturulmuş bir neslin yetiştirdiği çocuklar, bir parçada olsa geçmişini görmüş, sorgulamış ve sorgulayacaklardır.
Susturulmuş bir neslin çocuklarıyız.Kitaplarını da fikirlerini de en dibe gömen bir neslin çocukları...
Rahata alışmış,armut piş ağzıma düş mantığıyla yaşamış çocuklarız.
Bildiğimiz çoğu şey, savunduğumuz çoğu şey duymamızı istediklerinden, düşünmemizi istediklerinden ibaret.
Şarkının aslı şudur "Minik kelebek, minik kelebek.Uç özgürce, durmak ne demek!"
Bize öğretilen ise "Minik kelebek, minik kelebek.Dur yerinde, uçmak ne demek!"
Söylemlerimiz klişe.Düşüncelerimiz kalıplaşmış.
Türban = Anti-laik
Kürt = bölücü
Solcu = ateist
Sağcı = gerici
Ve daha niceleri...
Okumuyoruz, izlemiyoruz, bilmiyoruz, bilmek istemiyoruz, öğrenmek istemiyoruz.
Böyle mutluyuz.
Mutluyduk...
Ne yazık ki ben artık değilim.
Çok mu uzak geliyor Deniz Gezmişler?
Ya da Balyoz harekatı?
Ya da çok mu üstünde toz birikmiş?
Hala dinlediğimiz şarkılar kayıt edilirken asılmış, işkence görmüş çoğu...
Pink Floyd Darkside Of the Moon'u çıkarırken...
Led Zeppelin Stairway to Heaven ı kaydederken vardı bunlar...
O kadar da uzak değil,değil mi?
...

21 Mart 2008 Cuma

Darağcında Üç Fidan

Yürüdüler...
Ayaklarında pranga ile yürüdüler...
Bizim yaşlarımızdalardı...
İnançları vardı, düşünceleri vardı hepsinin...
Çoğumuzun sahip olmadığı dik bir duruş,yıkılmayacak idealleri vardı...
Başları dik yürüdüler...
Ölüme yürüdüler...
Önce son istekleri soruldu.
Bir dal kaliteli sigaraydı istediği birinin.
Birisi ,kardeşim benim yüzümden hastadır ona iyi bakın, istedi.
Birisi ,apar topar getirdiler ayağımda lastik ayakkabı var babam görürse üzülür hücrededir asıl ayakkabılarım, dedi; babasına verilsin ayakkabıları istedi.
Yürüdüler...
Son sözleri yankılandı sabaha karşı Mamak'ta...

"Yaşasın tam bağımsız Türkiye!Yaşasın işçiler ve köylüler!Yaşasın halkların kardeşliği!Kahrolsun faşizm!"



Ölür darağcında üç fidan!
Bilesin ki,
Ölüm küçük bir yalan,
Öldü sandı bilmeyen,
Öldü sandı öldüren,
Öldü sandı izleyen...
Ama ölüm küçük bir yalan,
Boynundaki ip kadar keskin,
Ayağındaki sehpa kadar geçici,
Gözündeki yaş kadar acı,
Ama yalan...
Ne Gezmiş öldü,ne Aslan...
Düşüncelere İnan...
Ölürsen bir gün, sabaha karşı,
Elin yumruk, kalbin de kızıl kan,
Unutma ölüm sadece yalan...

Dilan Gün Serdar